-->

Dünya Kime Yük, Kim Dünyaya Yük? - Müsterih


Diriliş Neslinin Âmentüsü kitabı üzerine;

Belgesel izleme zevkine henüz ulaşamamışken hayalini kurduğum ortamın bir yerlerde, bir zamanlar var olduğunu görerek yaklaştım onlara. Belgesellere…
Düşünün ki Ahmet Hamdi Tanpınar kıraathanede okey atanlarla beraber oturuyor o gelince bilardo hastaları bilardosunu, okey oynayanlar da kağıtlarını bırakıp ona hürmet ediyorlar. Onun diyecekleri var. Evet o insanlara da diyecekleri var.
Kıraathane kavramı bende yeşil masa örtülerini genellikle yaşlı bir kafe sahibini, okey taşlarını, kağıt oyunlarını, sigara kokularını, mahalle dedikodularını ve boşa geçen oldukça büyük bir zaman dilimini anımsatırken artık ona çok başka yerlerden bakabiliyorum. Çünkü gerçekten bir zamanlar yan masada o güzide yazarlar belli saatlerde gelip bizim kızgınlıkla karışık üzüntüyle baktığımız insanların da olduğu gruplara sohbet ediyorlarmış. Zihnimde bununla baş etmeye çalışırken dışlamanın bir çare olmadığı düşüncesiyle fikrimden utanmaya başlıyorum.
Olmasını istemediğimiz için görmemeye başladığımız insanları kendimizden ayrı tutarak nereye varmaya çalışıyoruz ki? İşte bu değerli gönül adamları ne kendilerini toplumda başka yerlere koymuşlar ne de halkı fikirlerinden esirgemişler. Hem de onların yanlarına gelerek. Onların da saygısını görerek. Ah üstat Sezai Karakoç senden öğreneceğimiz koskoca bir sevda bir de insanlık dersi varmış.
Sezai Karakoç, Cemal Süreya ile gençliğinde aynı sıralarda okumuş bununla da kalmamış aynı kıza gönül düşürmüş. Gönlün içindeki aşikar edildiğinde kalbin sitemleri duyulurmuş ya biz dersimizi alıp çıkalım. Tabiri caizse gerçek adamlar, birbirlerinin gerçek sevdalarından habersizlermiş. İnsan yazar ya; derdi olmayan yazamaz. İnsan baştan sona değilse de bir sevda kadar dertlidir. Bu güzel adamlar da işte bu yüzden bize sevgiyi en yalın haliyle öğretip öyle gitmişler kendi gönül kıraathane-mizden. Üstelik orası daha da dumanlı. Mütemadiyen yandığı için…
Şimdi biliyoruz ki bu sevdanın müsebbibi onun ismiyle aynı manşette bir araya geliyor. Ancak böylesi güzel seven bir kalbin nahifliğinden oldukça uzak bir şekilde. Biz yıllar öncesinin temizliğini bile kirletebilecek küllere sahibiz.
İçinde efsunlu bir yürek taşıyan şair. Ne kadar da içten içe isterdik onunla iki kelam etmeyi.  O kıraathanede bir okey atan da ben olsaydım diyecek kadar mı? İnsan, temiz bir kalbi, temiz bir sevdayla araya eşittir koyarak da yazabiliyor. Ve ihtiyaç duyuyor sadece iyiliğini isteyebilecek nahiflikte bir yüreğin muhabbetine. Ama muhabbet olmasa da Sezai Karakoç içini öyle güzel ifade etmiş ki bu sevdanın bir tarafında intihar olduğu neticesini uyandırmış zihnimizde. İntihar bazen bir gönülden diğerine akarak da olabiliyordur belki de.
Henüz dinlemedin benden türküler /Benim aşkım sığmaz öyle her saza / En güzel şarkıyı bir kurşun söyler…

Diriliş Neslinin Amentüsü kafamda tasarladığım şehri anlatan bir eser olarak oluşuyor bende, şehirden öte yazılmış da olsa. İslam’ı haya-tın her safhasında kafamızdaki pencere yerine koyan Sezai Karakoç, dünyaya ve içinde gelişen olaylara o pencereden bakmamız gerektiğini söylü-yor. Ne kadar yok sayılmaya çalışılsa da metafiziğin ger-çekliğini ve ruhun ihtiyaç duyduğu din anlayışını hizaya sokuyor yazılarında. Dengede kalan bir ekonomi anlayışı da ideal devletinin unsurlarından biri. Plüton’un ideal devlet anlayışı olan ütopya isimli eseriyle yan yana getirildiğinde onda eksik kalan bir parçayı cebinden çıkarıp yerine yerleştirerek zihnimizin bulanıklığını gideriyor. Müslü-manın hayatın her alanında nasıl olması gerektiğini hem İslam hukukçusu edasıyla hem de büyük bir politikacı gibi açık açık anlatıyor.
Sadelik yani denge, insanı şatafat büyüsünün oluşturduğu körlükten alıkoyduğu gibi kaderin önüne geçebilecek tek şeyin göz değmesi olacağını ifade ederek bunun da önüne geçeceğini söylüyor eserinde. İnsanlık tarihi boyunca gösterişin yıkımı doğurduğunu gözlemleyerek şimdi yaptıklarımıza bakarsak az sonra lüks bir mekanda olduğumuzu tüm insanlara duyurmak için hoş bir ortam hazırlayıp fotoğrafını çekeceğiz. Sosyal anlamda oldukça modern olmamıza rağmen en az on beş yıl öncesinde yaşayıp günümüze ayak uyduruyoruz işte. Sezai Karakoç diyor ki Müslüman inançlı ve çağdaş olmalı. Peki neyle çağdaş? Günümüzün popüler dizileriyle mı? Hayır kendi kendisiyle. Kendi diniyle, kendi tarihiyle… İdeal İslam ile çağdaş olmalı.
Müslümanların tarihini, coğrafyasını birleştirmesiyle bunca zaman edindikleri medeniyet anlayışını birbirlerinin kültürleriyle harmanlayıp zenginleştirerek İslam pencere-sinin önüne saksı saksı çiçekler koyduklarını göreceğiz. Bunun yollarını bize gösteren bir gönül insanı var. İnsanı dinsiz bırakıp oluşan yeni problemleri kurgu dinlerle çözmeye çalışan ve bunu başka ifadelerle isimlendirenlerin sırrını açık eden bir kitap var. Peki biz bu düşüncenin neresindeyiz? Müslüman olarak, Türk olarak, Müslüman-ların son umudu Türkiye olarak…


Bu lütufkar kalbin sahibinin bize öğreteceği çok şey var demiştim ya bu anlayışı sürdürdüğü bir seriye sahip olan Sezai Karakoç, öncelikle her gencin elinde bulunması gereken bir kitapla başlamış sevdasını hidayete erdirmeye. Nefis ancak bu kadar güzel yola getirilirdi dedirtmiyor değil. İnsan bir kere sevince ertesi gün en baştan sever nasılsa. Sevda sürdükçe hidayete ermezse gerçek değildir. Çünkü sevda gerçeğini bulursa maşuğuna kavuşur. Asıl vuslat Rabbini bulmaktır yarattığından yola çıkarak. Yarattıklarıyla yola çıkarak. Dolayısıyla vuslatın başka alem sen bir ömre bedelsin denilecek tek varlık Allah’tır.
Yazan : Müstrih

Yorum Gönder

My Instagram

Designed By OddThemes | Distributed By Blogger Templates Düzenleyen NEVİT