Dünya bizi her gün biraz daha içine çekiyor. Bir karadelik gibi bizden değerlerimizi alıp parçalıyor. Bizde ise keyfine düşkün ama üstüne toz kondurmayan bir nefis bırakıyor. Dünya kaygısı bizi oynanan oyunları görmeyecek kadar kör etmiş. Bu oyunun seyircisi olan bizler çağın yeniliklerine ayak uyduruyoruz. Dünyadaki amacımızı hatırlamaksızın rahat koltuklarımızda önümüze konan her şeyi yutuyoruz. Biriktirdiğim mallar, bankadaki paralarımız, son model arabalarımız, teknolojiyle olan ilişkimiz, tesettür modamız, yabancı okullarda kaliteli (!) eğitim gören çocuklarımız... Hangisine sahipsek, bizi rahatsız bile etmiyor.Ve ilkelerimiz, inancımız, meydanlarda sloganlar atarak, eve gelince sabah namazını rahatlıkla gözden çıkararak savunduğumuz davamız, saatlerce uyuyarak savunduğumuz davamız bunlardan etkilenmiyor.Kalbimiz o kadar temiz ki…
Malının tamamını veren,hatta yokken bile veren sahabeleri değil de, daha doğmamış çocuğumuzun masraflarını düşünüyoruz. Küçük yaşta İslam mücadelesine katılmış, ilmi ve yaşantısıyla Allah’ın rızasını kazanmış şahsiyetler değil de, birincilikle tıp fakültesini bitirip binlerce para maaş alanlar bizim örnekliğimiz. Meydanlarda hakkı savunuyoruz, kahrol Amerika, kahrol İsrail diyoruz, bırakalım fikirlerini, bir çikolata markasından bile vazgeçemeyip mallarını boykot etme iradesi gösteremiyoruz. Sadece bizim tepkimizle bir şey olmaz deyip kurtuluyoruz ama küçüklükten beri dinlediğimiz Hz.İbrahim ve karıncanın hikayesini unutmuşuz.
Davamız bizi neden Musablaştırmıyor, Ömerleştirmiyor? Neden ‘’Beni seven kıtlık ve zorluğa hazırlansın‘’ diyen peygamberin (sav) açlardan habersiz bolluk ümmetiyiz? Allah istese alabilir, fakat bizim vermemizi istiyor. Hz.İbrahim gibi. O geç elde ettiği çocuğunun vefat etmesiyle imtihan olabilirdi ama çocuğunu kendi feda etme durumuyla imtihan edildi. Yoklukla imtihan edilene düşen sabır, varlıkla imtihan edilene düşen feda etmektir. ‘’O takva sahipleri ki varlıkta da bollukta da Allah için harcarlar…’’(3/134)
Yine ‘’Namaz kılan yaşlıyı severim,namaz kılan gence aşığım’’ diyen Hz.Ömer'in yanında İslam’dan bihaber gençler yetişmesine göz yuman biz ümmetiz. Gençtir yapar diyoruz, şimdiki tesettür de bu diyoruz; sokakta mini etekli, taytlı başörtülüler, rahatça flört eden gençler çoğalıyor. Dünya’ya bir kere geldik diyoruz ikinci gideceğimiz yeri unutuyoruz.
Fark edemiyoruz ki dünyalık hiçbir şey bize kalıcı, gerçek mutluluğu vermiyor. Çalışıp, çabalayıp kazandığımız ne varsa elde ettikten hemen sonra daha fazlasını istemek üzere değerini yitiriyor. Sürekli bir yarış halindeyiz; tüketim yarışı. Ve bu bizi bir hiç uğruna yıpratıyor. Ölümlü dünya uğruna. Dünyanın sevgisi o kadar kalbimize yerleşmiş ki bir kalpte iki sevgi olamayacağını fark etmiyor, Allah’ın sevgisini kaybediyoruz. Ve ‘’Ruhunu yitirmiş beden nasıl kokuşursa, ahretini yitirmiş dünya da öyle kokuşuyor.’’
Bizi dünyada da ahirette de gerçek mutluluğa ulaştıracak yalnızca ahirete yaptığımız yatırımlardır. Allah için yaşamaktır. Zira kim Allah için olursa, Allah da onun için olacaktır.
‘’Ey iman edenler! Siz Allah’ın davasına yardım ederseniz, o da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır.’’ (47/7) Umudun Rabbine hamd olsun.
YAZAN: Rû-nemâ

Yorum Gönder