2020 hepimiz için uzun soluklu bir yıl oldu. Düzlüklerin, çıkışların ve engebelerin bol olduğu bu yılda birçoğumuz kendi canıyla ya da sevdiklerinin canıyla imtihan oldu, hala da imtihan olmaya devam ediyor. Unutulmamalıdır ki imtihan insanın dünyaya gönderiliş sebebidir. İyisiyle kötüsüyle hamdolsun bir yılın daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yılın son günü belki de son gecesi birçoğumuzun aklında aynı şey “YILBAŞI KUTLAMASI”. Kendi kimliğimizde, benliğimizde, kültürümüzde, âdet ve geleneğimizde hiçbir bağı bulunmayan tamamen başka kültürlerin etkisinde kaldığımız, kalmakla yetinmeyip dinden yoksun bir gecede İslam’ın haram kıldığı ne varsa hepsini uyguladığımız, bilinçsizce ve savurganca harcamalar yaptığımız bir gün silsilesi Müslüman bir kişinin kimliğine ne kadar yakışmaktadır sizce? Bilinçsizce yılbaşı kutlaması yapan bir Müslüman belki bunu neden yaptığının farkında bile olmadan her yıl bu ritüelleri devam ettirmekte! Birileri dur demedikçe de devam ettirecektir.
Yılbaşı kutlaması Hristiyan kültüründen gelmektedir. Kesin olmamakla birlikte Hristiyanlar o geceyi Hz. İsa’nın doğum yıl dönümü düşüncesi ve inancıyla, o gece için özel yemekler yaparak ve eğlenceler düzenleyerek kutlamaktadırlar. Noel Baba ve Noel ağacı da bu Hristiyan ritüelinin bir parçasıdır. Bilindiği üzere İslam dini gayrimüslim toplumlara benzeme ve onları taklit etmeyi hoş karşılamamıştır. Ebu Davut ve Ahmet b. Hanbel’in rivayet ettikleri; “Bir topluma benzemeye özenen kişi, onlardan sayılır.” anlamındaki hadisle de yabancı toplumların örf, âdet ve kültürlerini benimseyen kişi ve toplumların özbenliklerini kaybedeceklerine dikkat çekilmiş, Müslümanlar’ın kendi benliklerini korumaları ve taklitten kaçınmaları istenmiştir.
Yılbaşı; ağacıyla, Noel Babasıyla, hindisiyle, hediyesiyle, yiyecek ve içecekleriyle bize tamamen Batıdan gelen bir kültürün ürünüdür. Hz. İsa’nın doğum yıl dönümü kutlaması adı altında yapılan kutlamalar bizlere çok masum gelebilir, ancak içkinin sarhoşluğun hat safhada olduğu mahremiyetin yok olduğu bir ortamdır. Allah’ın insanları doğru yola iletmeleri için gönderdiği elçisini böylesi bir ortamda anmak da doğru değildir. Müslüman olarak bizler de Hz.İsa ve diğer bütün peygamberlerin varlığını kabul ediyor, onları seviyoruz ve onların hiçbirini diğerinden ayırmıyoruz. Eğer bir peygamberin doğum ya da ölüm yıl dönümü kutlanacaksa o Allah’ın yasakladığı değil emrettiği şekilde olmalıdır. Başka kültürlerde arayışa girmemize hiç gerek yok, bu da bir Müslüman toplumu olarak bizim benliğimizde mevcuttur.
Artık Müslüman toplumlarda da azımsanmayacak derecede yılbaşı esintisi görünmektedir. Aylar öncesinden avmler rengarenk ışıklarla ve süslerle kaplanmakta, her mağazaya yılbaşı ağacı ve Noel babalar yerleştirilmekte ve daha kapının girişinde bizleri onlar karşılamaktadır. Farkında bile olmadan kendimizi bu akışa kaptırıp gidiyoruz. Işıltılar o kadar gözümüzü alıyor ki çocuklarımızla beraber Noel babayla hatıra fotoğrafı çektirmekten bile geri kalmıyoruz. “فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ ” hiç soruyor muyuz kendimize bu gidiş nereye diye ya da biz de daha ne yaptığımızın bile bilincinde olmadan Bâtı’nın seline kapılıp gidiyor muyuz yoksa? Peki, böyle bir savruluşun etkisinde Müslüman bir kişi ne yapmalı diye soruyor muyuz kendimize? Bir milletin kaybolan kültürünü, örfünü âdetini ve dini değerlerini geri getirmek onu arayıp bulmak çok zordur. Yılbaşı bütün uygulamalarıyla insan ruhunu etkilemekte ve Müslüman kimliğine verdiği tahribatı her geçen yıl daha da arttırmaktadır.
Hal böyleyken insanoğlu yılbaşında kendini Allah’ın haram kıldığı eğlencelere vermekten ziyade tüm yıl buyunca ne yaptığını, gelecek yıl için planlarını, ailesini, sevdiklerini, hayallerini varsa çocuklarını, eşini ve onlar için yapacaklarını düşündüğü takdirde bu işten daha karlı çıkacaktır.
Bize düşen doğru yolu göstermektir. Doğruya yöneltmek onu hatırlatmak her Müslümanın borcudur. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in de dediği gibi; “Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalben o işten ikrah etsin.”
Selam ve dua ile...
YAZAN : HÂMUŞ

Yorum Gönder